Yaşar KEMAL’in İnce Memed Romanı (GÖNDERİ 10)
I. İnce Memed Romanının Konusu
Yaşar Kemal’in İnce Memed adlı romanı başkaldıran,
mecbur insanın destanıdır. Romanın baş kahramanı olan Memed, kişisel öcünü
alır, fakat köylüler onun yakasını bırakmaz. İnce Memed halkın yarattığı bir
kahramandır, bu nedenle halkın rahatını sağlamaya, bolluk ve bereket
kazandırmaya, haksızlıkları önlemeye mecburdur. Hükümetin yapamadığını halk
kendi kahramanından bekler.
Cumhuriyetin ilk yılları olduğundan henüz bir kargaşa
ortamı vardır. Köylü kendi kaderine terk edilmiş, eşraf ve ağalar toprak
kazanma ve köylüyü sömürme yarışına girmiş, yöneticiler de eşraf ve ağalarla
işbirliği yaparak, her biri bir yandan halkı ezmektedir. Bunlara karşı çıkmak
için halkın önünde iki seçenek vardır: Ya bir kahramana ya da dinî bir lidere
sığınmak. Bu kahramanı, olağanüstü özelliklerle süsleyerek kendilerine bir
kurtuluş umudu yaratacaklardır. Hükümetin duyarsız kalması nedeniyle
haksızlıkları önleme, zalimleri cezalandırma görevi soylu bir eşkıyaya, yani
halkın kendi yarattığı bir kahramana, İnce Memed’e verilmiştir.
İnce Memed romanının en belirgin konusu ağaların
yoksul halka yaptığı zorbalıklar, zulümlerdir. Romanda “zulüm,
acımasızlık, sömürü, baskı, adaletsizlik, bencillik, toprak hırsı, acizlik,
sahipsizlik” temaları çarpıcı bir biçimde işlenmiştir. İnce Memed
romanındaki ağalar son derece zalim ve acımasızdır. Her yeni gelen ağa zalimlikte
öncekinden bin kat daha beterdir. Hepsinin gözünü toprak hırsı bürümüştür.
Açgözlüdürler, hep daha fazlasını isterler. Köylüler ise, sığınacak yerleri,
tutunacak dalları olmadığı için haklarını gerektiği gibi savunamazlar.
Boyunları büküktür. Hükümetin görevlendirdiği yönetici ve komutanlar da
ağalarla işbirliği yapar, onlara hizmet eder. Askerler köylüleri sürekli
dayaktan geçirirler.
Abdi Ağa’nın yaptığı kötülükler saymakla bitmez.
Köylünün ürettiği mahsulün üçte ikisini kendisi alır. Kalan üçte birlik mahsul,
köylüye bir sonraki seneye kadar yetmez. Kış ortasında yiyecekleri biter,
açlıkla mücadele ederler. Bir tas buğday için Abdi Ağa’nın kapısına gidip
yalvarırlar. Abdi Ağa, Memed’in Hatçeyi sevdiğini bile bile yeğenini Hatçe’yle
nişanlar. Memed’in sevdiği kızı kaçırmaktan başka çaresi kalmaz. Abdi Ağa,
adamlarıyla birlikte Memed’in peşine düşer. Memed dağda yakalanınca Abdi
Ağa’yla yeğeni Veli’yi vurur. Abdi Ağa yaralanır, yeğeni Veli ölür. Abdi Ağa
yalancı şahitler tutarak suçu Hatçe’nin üstüne yıkar. Zavallı Hatçe haksız yere
aylarca hapishane köşelerinde sürünür. Yalancı şahitlik yapmayı kabul etmeyen
Topal Ali köyden kovulur.
İnce Memed, Abdi Ağa’yı öldürünce her şeyin
düzeleceğini zannetmiş, fakat değişen bir şey olmamıştır. Abdi Ağa gitmiş,
yerine ondan daha zalim, daha acımasız yeni ağalar gelmiştir. Köylü yine açtır,
yine perişandır.
Romanda göze çarpan diğer bir tema “eşkıyalık”tır.
İnce Memed romanında soylu ve soysuz olmak üzere iki tip eşkıya vardır.
Romandaki soysuz eşkıyalardan biri Deli Durdu’dur. Romanın baş kahramanı olan
Memed, eşkıyalığı Deli Durdu’nun yanında öğrenir. Deli Durdu, yakaladığı
insanları donuna kadar soyan, ahlâksız, acımasız bir eşkıyadır. Memed, Deli
Durdu’nun çetesiyle birlikte pek çok soyguna katılır, fakat onun yaptıklarını
doğru bulmaz. Son olarak, Kerimoğlu gibi sevilen, saygı duyulan, konuksever,
hoşgörülü bir adamı karısı ve çocuklarının önünde çırılçıplak soymaya
kalkışınca Memed daha fazla dayanamaz, silahını çeker, bu rezilliğe son verir.
Soysuz eşkıyaya bir örnek de Kalaycı Osman’dır.
Kalaycı Osman, gözünü toprak hırsı bürümüş Ali Safa Bey’in hizmetine girer, her
türlü pis işlerini yapar. “Kalaycı, Ali Safa Bey’in elinde bir korku,
bir yıldırma silahı kesildi. Dağda ne kadar ipten kazıktan kurtulmuş varsa
başına topladı. Bir bela, bir afet gibi, Çukurova’daki Ali Safa Bey’e karşı
gelen fıkaraların başına çullandı. Ali Safa Bey’in hasımlarını iflahını
kuruttu.” (s.314) “Atılgan değildi. Hilekardı. Çarpıştığı,
takip ettiği hiçbir insanla yüz yüze çarpışmamış, her zaman arkadan vurmuştu.
Onun yaptığı hilekarlık, kurduğu tuzak akla hayale gelmezdi… Kalaycı kışları da
Ali Safa Bey’in evinde, kendisi için yaptırdığı özel odada mükellef(eksiksiz) bir
hayat sürüyordu. Yalnız odada sıkıldığı zamanlar, dağa çıkıyor, çetesinin
başına geçiyordu. Çete de çok rahattı. Kar bastırdığı zaman sarp bir dağ köyüne
yerleşiyorlar, gelsin kuzu, gitsin kuzu keyif sürüyorlardı. Bunca serbestlik,
bunca rahat hep Ali Safa Bey’in yüzündendi.” (s.316)
Bunların aksine İnce Memed, soylu bir eşkıya olarak
çıkar karşımıza. Önce sevdiği kız için silahını ateşler, sonrasında ise halkı
için. Köylüye zulmeden, köylüyü aç bırakan, köylünün namusuna el uzatan
ağaları, eşkıyaları öldürür. Köylünün koruyucusudur. Köylüler İnce Memed’i çok severler.
Öyle ki, kimi zaman jandarmadan ölesiye dayak yerler de yine de onun yerini
söylemezler.
İnce Memed romanına romantik bir hava katan, onu
çekici kılan tema ise, Memed ile Hatçe arasında geçen “aşk”tır. Memed’le
Hatçe arasındaki sevginin başlangıcı ta çocukluk günlerine kadar uzanır.
Çocukluk dönemleri bir arada geçmiştir. Birbirlerini görmeden duramazlar. Memed
arkadaşıyla kasabaya iner. Döndüğünde Hatçe ona içindeki sevdayı şu sözlerle
dile getirir: “Sen olmasan ben ölürüm. Yaşamam. İki gün gittin de…
Dünya başıma dar geldi.” (s.84)
Abdi Ağa, Memed’le Hatçe’nin arasına âdeta karaçalı
gibi girer. Aralarındaki sevdayı bilmesine rağmen Hatçe’yi yeğenine nişanlar.
Bu da yetmez, Memed’i yanına çağırtır, yeğeninin nişanlısına göz diktiği
gerekçesiyle bir güzel döver. Bunun üzerine Memed, Hatçe’yi kaçırır. Abdi Ağa
silahlı adamlarıyla peşlerine düşer. Memed’le Hatçe yakalanırlar. Memed Abdi
Ağa’yı yaralar, Veli’yi öldürür. Abdi Ağa yalancı şahitler tutar, Hatçe’yi
yeğenini öldürme suçuyla hapse attırır. Hatçe aylarca hapishane köşelerinde rezil
olur. Kozan Hapishanesi’ne götürülürken Memed onu jandarmaların elinden
kaçırır. Soğuk kış aylarında dağlarda, mağaralarda perişan olurlar, birkaç kez
donma tehlikesi atlatırlar. Hatçe’nin bir oğlu olur, adını Memed koyarlar.
Hatçe bir çatışma sırasında vurularak ölür.
Yaşar Kemal, İnce Memed serisinde her cildin başında
farklı bir dikenin tasvirini yapmış -1. ciltte “çakırdikeni”, 2. ciltte
“karaçalı”, 3. ciltte “keven dikeni”, 4. ciltte “devedikeni”-;
yine her cildin sonunda köylüler bu dikenleri yakmışlardır. Bu dikenler
sembolik bir anlam taşımaktadır. Dikenler, köylüye kötülük eden zalim,
gözü dönmüş ağaları, yöneticileri, askerleri sembolize etmektedir. İnce Memed
her cildin sonunda halka zulmeden ağaları öldürür, köylüler de bu dikenleri
ateşe verirler.
“Çakırdikeni en pis, en kıraç toprakta biter. Bir
toprak ki bembeyaz, peynir gibidir. Ot bitmez, ağaç bitmez, eşek inciri bile
bitmez, işte orada çakırdikeni keyifle serile serpile biter, büyür, gelişir.
En iyi toprakta bir tek çakırdikenine rastgelinmez.
Bunun sebebi, bir kere iyi toprak boş kalmaz, her zaman sürülür ekilir. Bir de,
öyle geliyor ki, çakırdikeni iyi toprağı sevmez.” (s.12)
“Çift koşma zamanıydı. Dikenlidüzünün beş köyü bir
araya geldi. Genç kızlar en güzel giyitlerini giydiler. Yaşlı kadınlar
sütbeyaz, sakız gibi beyaz başörtü bağladılar. Davullar çalındı… Büyük bir toy
düğün oldu. Durmuş Ali bile hasta haline bakmadan oyun oynadı. Sonra bir sabah
erkenden toptan çakırdikenliğe gidip ateş verdiler.” (s.436)
II. Romanın Kişileri
İnce Memed: Romanın baş kahramanıdır. Çocukluğu Abdi
Ağa’nın zulmü, baskısı ve dayağı altında geçmiştir. Babasını küçük yaşta
kaybetmiş, annesi Döne ile Değirmenoluk köyünde açlık ve sefalet içinde
yaşamaktadır. Abdi Ağa’nın, sevdiği kızı yeğenine nişanlaması üzerine, Hatçe’yi
kaçırır. Peşinden gelen Abdi Ağa’yı yaralar, yeğenini ise öldürür. Memed bu
olaydan sonra dağlara çıkar, eşkıya olur. Abdi Ağa’nın yalancı şahitler tutarak
Hatçe’yi hapse attırdığını, annesi Döne’yi de döve döve öldürdüğünü öğrenince,
Memed’in Abdi Ağa’ya duyduğu kin ve öfke bir kat daha artar. Hatçe’yi, Kozan
Hapishanesi’ne götürülürken kaçırır. Dağlarda zor şartlarda yaşam savaşı
verirler. Bir çocukları olur, adını Memed koyarlar. Jandarmalarla çatışırken
Hatçe vurularak ölür.
Af çıkınca Memed de teslim olmayı düşünür. Fakat
köyüne geldiğinde Hürü Ana’nın sözleri tokat gibi yüzünde patlar. “‘Memed!
Memed!’… ‘Hatçe’yi yedirdin onlara da şimdi teslim olmaya mı gidiyorsun? Abdi
Ağa gelecek gene köyde paşa gibi oturacak. Sen teslim olmaya mı gidiyorsun?
Avrat yürekli.’” (…) “‘Avrat yürekli Memed! Bak şu kadar
köylü, bak şu kadar insan senin gözüyün içine bakıyor. Teslim mi olacaksın?
Abdiyi gene başımıza mı getireceksin? Güzel Dönemin kemikleri sızlar mezarda.
Güzel Hatçemin kemikleri…’” (…) “‘Git de teslim ol avrat
yürekli herif…Af çıkmış.’” (s.433) Bu yürek yakan feryat karşısında
fikir değiştiren İnce Memed, Topal Ali’nin yardımıyla Abdi Ağa’yı bulur ve
öldürür. “Hürü Ana’ya “‘Hürü Ana! Hürü Ana!... Oldu.
Hakkınızı helal edin.’” (s.436) diyerek atını dağlara doğru sürer.
İnce Memed, kendi isteğiyle değil, şartlar onu
gerektirdiği, kendisi bir şey yapmazsa bu kötü düzenin sürüp gideceğini
bildiği, halkın kendisine ihtiyacı olduğunu düşündüğü için eşkıyalığı
seçmiştir. Fakat bu soylu bir eşkıyalıktır. İnce Memed’in derdi, halka
zulmeden, kan kusturan ağalarladır. Onları ortadan kaldırınca her şeyin
düzeleceğini zannetmiş, fakat yanılmıştır. Memed, Abdi Ağa’yı öldürür, fakat değişen
bir şey olmaz. Abdi Ağa gitmiş, yerine başka ağalar gelmiştir. Ağa
öldürmenin köylüye hiçbir fayda getirmediğini, aksine yeni gelen ağaların daha
gaddar, daha acımasız olduklarını görmüştür. İnce Memed, yine de köylüye
yapılan haksızlıklara dayanamaz, romanın ikinci cildinde Abdi Ağa’nın kardeşi
Hazma Ağa ile Ali Safa Bey’i, üçüncü cildinde Mahmut Ağa’yı, dördüncü cildinde
ise Şakir Bey ve Arif Saim Bey’i öldürür.
Hatçe: İnce Memed’in çocukluktan beri birlikte büyüdüğü, çok
sevdiği kızdır. Abdi Ağa, yeğeniyle zorla nişanlayınca Hatçe’nin Memed’le
kaçmaktan başka çaresi kalmaz. Hatçe, Memed’le kaçar, ancak kısa sürede
yakalanırlar. Memed sevdiği kızı vermemek için Abdi Ağa’yı yaralar, yeğeni
Veli’yi de öldürür. Abdi Ağa, Memed’i elinden kaçırınca öfkesini Hatçe’den
çıkarır. Yeğenini öldüren kişinin Hatçe olduğunu söyler. Bunu tuttuğu yalancı
şahitlerle doğrulatır. Hatçe hapse girer. Hatçe aylarca hapishanede yatar.
Orada Iraz adında bir kadınla yakın arkadaş olurlar. Memed, Hatçe ile Iraz’ı
Kozan Hapishanesi’ne götürülürken kaçırır. Hatçe aylarca dağlarda, karda kışta,
hamile bir kadın olarak çok zor günler geçirir. Bir oğlu olur. Adını Memed
koyarlar. Hatçe, jandarmalarla çatışma sırasında vurularak ölür.
Iraz: Hatçe’nin hapishanede tanışıp arkadaş olduğu kadındır.
Iraz, henüz yirmisindeyken kucağında bebeğiyle dul kalmıştır. Amcalardan büyüğü
Iraz’la evlenmek istemiş, Fakat Iraz karşı çıkmıştır. Bunun üzerine Iraz’ın
ölen kocasından kalan tarlayı zorla elinden almışlar. Iraz, her şeye rağmen
direnmiş, oğlunu büyütmek için yazın ırgatlık, kışın hizmetçilik yapmış. Oğlu
yirmi bir yaşına gelince, mahkemeye başvurmuş ve babasından kalan tarlayı
amcalarının elinden almıştır. Çok geçmeden Iraz’ın oğlunu tarlanın ortasında
öldürmüşler. Iraz oğlunun katilini bilmesine rağmen yalancı şahitlerle olayı
örtbas etmişler. Iraz elinde bir baltayla kapılarına dayanmış, fakat zavallı
kadını ayaklarının altında çiğnemişler. Aynı günün akşamı Iraz, oğlunun
katilinin evini ateşe vermiş. Amcalar şikâyetçi olmuş ve Iraz hapse atılmış.
Iraz ile Hatçe hapishanede yattıkları süre boyunca
birbirlerine destek olurlar. Gelecekle ilgili hayaller kurarlar. İnce Memed
tarafından kaçırılırlar, fakat o hamile olan arkadaşını yalnız bırakmaz.
Dağlarda Hatçe’ye yardımcı olur. Hatçe zor şartlarda çocuğunu doğurur. Memed’le
jandarmalar çatışırken Hatçe vurularak ölür. Iraz Hatçe’nin oğlunu yanına alır.
Döne: İnce Memed’in anasıdır. Kocası İbrahim’i yıllar önce
kaybetmiştir. Oğlu Memed’le birlikte yoksullukla mücadele ederler. Sıkıntı çekmelerinin
asıl kaynağı Abdi Ağa’dır. Abdi Ağa kendilerini aç bırakır, zulmeder. Abdi Ağa,
Memed Hatçe’yi kaçırdıktan sonra Döne’yi döve döve öldürür.
Abdi Ağa: Dikenlidüzü’nde yerleşmiş beş köyün
ağasıdır. Memed’in küçük bir çocukken köyden kaçmasına, sevdiği kızı elinden
almaya yeltendiği için adam öldürüp dağa çıkmasına, eşkıya olmasına sebep olan
kişidir. Romanın kötü kahramanıdır. Köylülerin çektiği sıkıntıların, açlığın,
yediklerin dayağın, kısaca tüm kötülüklerin kaynağı durumundadır. Abdi Ağa’nın kötülükleri
saymakla bitmez. Memed çocukken köyü terk ettiği için Abdi Ağa, o sene ceza
olarak mahsulün dörtte üçünü alır ve onları kış ortasında aç bırakır. Memed’in
Hatçe’yi sevdiğini bilmesine rağmen Hatçe’yi yeğeniyle nişanlar. Memed başka
çaresi kalmayınca Hatçe’yi kaçırır. Peşinden gelen Abdi Ağa’yı yaralar,
yeğenini de öldürür. Abdi Ağa bu kez de yalancı şahitler tutarak yeğenini
Hatçe’nin öldürdüğünü söyletir ve Hatçe’yi hapse attırır. İnce Memed peşine
düşünce köşe bucak kaçmaya başlar, fakat sonunda Topal Ali’nin yardımıyla izi
bulunur. Yaptığı kötülüklerin cezasını çeker. Eceli Memed’in elinden olur.
Deli Durdu: İnsanları donuna kadar soyan, acımasız,
ahlâksız , soysuz bir eşkıyadır. Memed, Abdi Ağa’nın yeğenini vurduktan sonra
Deli Durdu’nun çetesine katlır. Onlarla beraber pek çok soyguna katılır. Deli
Durdu insanların paralarını aldıktan sonra, onları çırılçıplak soyar, öyle
gönderir. Yaptığı bu terbiyesizlikten büyük bir keyif alır.
Topal Ali: Usta bir iz sürücüdür. Topal Ali için iz
sürmek, sıradan bir iş, yetenek değil, bunun ötesinde hastalıklı bir tutkudur. “İz
sürerken o hiçbir şeyi düşünmez. Gözü dünyayı görmez. İyilik mi, kötülük mü
yapıyor, bilmez. İz dedin miydi, aklı başından gider.” (s.249)
Memed, Hatçe’yi kaçırdığında Abdi Ağa, iz sürmesi için
Topal Ali’yi çağırtır. Topal Ali’nin iz sürme tutkusunu çok iyi bilen Pancar
Hösük, bu işten vazgeçirmek için onunla gizlice konuşur. “Bre Ali,
nasıl edip de teslim edicen fıkarayı Abdi’ye. Sen bunu nasıl yaparsın?... Kıyma
İnce Memed’e!... Bilirim. Hemen şimdi elinle koymuş gibi bulursun… Bunlar
sevdalılar Ali! Karasevdalılara kötülük eden olmaz. Eli kurur… Şaşırt yollarını
Ali. Kurtar karasevdalıları. Cennetten sana bir köşk hazırdır. (…) Bir
köy sana düşman kesilir.” (s.107-109)
Topal Ali tüm bu sözlere rağmen içindeki iz sürme
tutkusuna yenik düşer. “Ben o Topalı bilirim… Topal babasının izini
bile sürer. Bulunca asacaklarını bile bile babasını, gene sürer izini. Yeter ki
ona sürecek iz olsun. Dayanamaz. Topal, iyi adam, hoş adam, sevdalılara da
yüreği parçalanıyor ya, iz sürmemek elinden gelmez. İz sürmeye gelince hiçbir
şey geçemez önüne onun. Kendisini öldüreceklerini bilseler bile, ötesinde ölümü
görecek bile olsa, bir iz ver önüne, sürer götürür.” (s.110)
Topal Ali, Abdi Ağa ve adamlarıyla birlikte Memed’in
izini sürer. Onları bir çalı arkasında bulur. O ana kadar çok keyifli olan
Topal Ali, iz sürme işi bitip de arananlar bulununca pişman olur. Çok büyük
vicdan azabı duyar.
III. İnce Memed Romanının Özeti
(Olay Örgüsü)
Çukurova’da Dikenlidüzü’ne beş köy yerleşmiştir.
Değirmenoluk bu köylerin en büyüğüdür. Toprakların tümü Abdi Ağa’ya aittir.
Memed, babası İbrahim’i kaybetmiş, anasıyla birlikte Değirmenoluk’ta yaşayan on
bir yaşında bir çocuktur. Abdi Ağa’nın baskılarına daha fazla dayanamayan Memed
köyünden kaçar, Kesme köyüne Süleyman’ın evine gelir. Başından geçenleri
anlatır.
“Benim babam… ölmüş. Biricik anam var.
Başka hiç kimsemiz yok. Ben Abdi Ağa’nın çiftini sürerim. (…)
İki yıldır sürerim çifti. Çakırdikeni beni yer. Dalar…
Çakırdikeni adamın bacağını köpek gibi kapar. İşte o tarlada çift sürerim. Abdi
Ağa her gün beni döve döve öldürür. Dün sabahleyin gene dövdü beni. Her bir
yanım döküldü. Ben de kaçtım oradan.” (s.20)
“Beni… döve döve öldürürdü. Hem çift
sürdürürdü çakırdikenlikte yalınayak. O da ayazda. Hem öldürürdü. Birinde beni
bir dövdü, bir dövdü… Bir ay yataktan kalkamadım. Herkesi döver ya, beni çok
döver.” (s.23)
“Bak sana deyim Süleyman Emmi, babam öleli
var ya, elimizde nemiz var, nemiz yoksa hepiciğini almış Abdi Ağa. Anam bir laf
söylese döve döve öldürür. Beni de tutar kolumdan yere çakar. Beni birinde iki
gün ağaca bağladı. Bıraktı gitti yazının ortasında. Yaa, orada, ağaca iki gün
sarılı kaldım da anam geldi açtı. Anam olmasaydı beni kurtlar parçalardı
orada.” (s.27)
Memed’in anası Döne, oğlu eve gelmeyince meraklanır.
Doğru Abdi Ağa’nın yanına gider. Abdi Ağa, Memed’i bulmak üzere adam salar.
Zavallı Döne, oğlunu bulma ümidiyle günlerce dağ bayır dolanır.
Memed, Süleyman’ın keçilerini güder. Bir süre sonra,
anasının yalnız kaldığını, tek başına ekinleri biçemeyeceğini düşünür.
Tehlikeli olduğunu bilmesine rağmen keçileri otlatmak için Değirmenoluk’un
yakınlarına gelir. Tarlasının keçiler tarafından talan edildiğini gören Pancar
Hösük, kızgın bir halde Memed’in yanına gelir, onu tanır. Pancar Hösük vakit
geçirmeden Döne’ye müjdeyi verir. Memed’in yaşadığını duyan Abdi Ağa atına
atlar, Süleyman’ın kapısına dayanır. Memed’i alır, köye getirir, anasına teslim
eder.
Abdi Ağa, köylülerin binbir güçlükle elde ettikleri
mahsulün üçte ikisini kendisi almakta, üçte birini de köylüye bırakmaktadır.
Fakat Memed, köyü bırakıp kaçtığı için Abdi Ağa onları cezalandırır. O yaz
Memed’le anasının ekip biçtiği buğdayın dörtte üçünü Abdi Ağa alır, dörtte
birini onlara bırakır. Köylünün yiyeceği kış ortasında biter. Abdi Ağa
köylülere buğday dağıtır, ancak Döne ile oğluna buğday vermez. Köylüleri de
Döne ile oğluna buğday vermemeleri konusunda sıkı sıkı tembihler. Yine de
komşuları gizli gizli yiyecek getirirler. Tek inekleri vardır, onu da Abdi
Ağa’ya satmak zorunda kalırlar. İneğin karşılığında buğday alırlar.
Memed bu sıkıntılarla büyür, delikanlı olur. Artık on
sekizine basmıştır. Bir gün arkadaşı Mustafa’yla kasabaya inerler. Yaşadıkları
köyün dışında başka dünyaların, başka yaşantıların da olduğunun farkına
varırlar. Kaldıkları handa Hasan Onbaşı’ya bu kasabanın ağasının kim olduğunu
sorarlar. Burada yaşayan insanların başında bir ağanın olmadığını öğrenince çok
şaşırırlar.
“Bana bak oğlum Memed… Burada, senin öyle
bildiğin ağalar yok. Bu kasabadaki tarlalar, az çok herkesindir. Tarlasızı da
var tabiî. Bu dükkânların her birinin bir sahibi var. Tabiî ağaların tarlaları
çok. Fıkaraların az. Çok fıkaranın da hiç yok.” (s.79)
Ertesi gün köye dönerler. Hatçe, Memed’i özlemle
karşılar. Hatçe ile Memed birbirlerini çocukluklarından bu yana severler.
Memed, Hatçe’yi kaçırıp Çukurova’ya gitmeyi, bundan böyle orada yaşamayı
düşünür.
“Hatçe Osmanın kızıdır. Osman yumuşak,
kimseyle ilgilenmeyen, kendi halinde bir adamdır. Hatçenin anasıysa Allahın bir
belasıdır. Köyde ne kadar kavga, ne kadar gürültü varsa içindedir. Uzun boylu,
güçlüdür. Evin bütün işini o görür. Çifti bile o sürer.
Memedle Hatçenin çocuklukları birlikte geçmişti. Erkek
çocuklar içinde, en güzel evciği Memed yapardı. Onu, en güzel de Hatçe
süslerdi. Beraber oynadıkları çocukları oyunlarına bırakır, kendileri başka bir
yere gider oyunlar icat ederlerdi. Türlü türlü…
On beşine değince Hatçe, Memedin anasından çorap
örmesini öğrenmek için, her gün Memedlerin evine gelirdi. Memedin anası ona en
güzel örnekleri verir, en güzel nakışları öğretirdi. İki de birde de saçlarını
okşayarak:
‘Sen benim gelinim olursun inşallah,
sürmelim,’ derdi.
Hatçenin anasına, herkese, Hatçeden
konuşurken ‘gelinim,’ derdi.
Bunun üstüne on altı yaşlarında olan oldu.
Memed yorgundu. Çift sürmeden geliyordu.
Hatçe de dağdan, mantar toplamadan. Belki bir aydır
birbirlerini görmüyorlardı. Birbirlerine Alacagedikte rastlayınca, ikisini de
bir sevinç, bir gülme aldı. Bir taşın üstüne oturdular. Karanlık basıyordu.
Hatçe kalkmak istedi. Memed, elinden tuttu geri oturttu:
‘Dur hele!’ dedi.
Tir tir titriyordu. Her bir yanı ateşe
kesmişti. Bedeninde çımgışmalar oluyordu:
“Sen benim nişanlım değil misin?” dedi.
Hatçenin ellerini ellerinin içine aldı:
‘Sen benim…’ dedi.
Hatçe gülmeye başladı.
Memed:
‘De kız,’ dedi, ‘sen benim nişanlım değil
misin?’
Hatçe Memedden çekiniyordu. Memed tutmuş
göndermiyordu. Bir ter basmıştı ki…
‘Kız,’ diyordu. ‘Sen…’
En sonunda öpmeyi akıl etti.
Hatçe kıpkırmızı kesilerek Memed’i hızla
itti. Kaçtı. Memed arkasından yetişti tuttu. Kız durgunlaşmış kuzu gibi
olmuştu. Memedin de eski heyecanı azıcık geçmişti.
‘Bu gece yarısı gelirim,’ dedi. ‘Büyük dutun
gölgesine sığınırım. Divlik kuşu gibi öterim… Herkes divlik kuşu ötüyor sanır.’
Sonra da birkaç kere divlik kuşu gibi
öttü:
‘İşte böyle,’ dedi.
Hatçeyi bir gülme aldı:
‘Divlik kuşu gibi… Kimse fark etmez.’
Memed:
‘Biz birbirimizin nişanlısı değil miyiz?
Kimse fark etmesin.’
Hatçenin birden rengi attı:
‘Ya bizi gördülerse,’ dedi, kaçtı.
İşte bundan sonradır ki, gün geçtikçe sevdaları
büyüdü, kara sevda oldu. Sevdaları dillere destan oldu.
Her gece ne yapar yapar buluşurlardı. Buluşmazlarsa ne
onun gözlerine uyku girerdi, ne onun… Hatçenin anası tarafından yakalandıkları
da oldu. Hatçeye işkence yaptı anası. Çaresiz. Geceleri elini ayağını bağladı.
Kapıya kilit üstüne kilit vurdu. Çaresiz. Hatçe her engele bir çare buldu.
Hatçe Memede muhabbet çorapları dokuyor, mendilleri işliyordu. Üstüne türküler
çıkarmıştı. Aşkını, hasretini, kıskançlığını renk renk nakışlara, ses ses
türkülere dökmüştü. Bu türküler hala Toroslarda söylenir. Çorapları gören
ürperirdi. Türküleri duyan, söyleyen hala ürperir, içinden bir şey başlar yeşil
yeşil, taze yeşermeye…” (s.85-87)
Bu arada Abdi Ağa’nın yeğeni Veli de Hatçe’yi
istemektedir. Abdi Ağa, Memed’i yanına çağırır, sert bir biçimde azarlar. “Ula
namussuz nankör! Köpek gibi kapımda büyüdün. Adam oldun. Ulan namus düşmanı!
Duydum ki yeğenimin nişanlısına göz dikmişsin…” (s.93) “Bana
bak Memed! (…) Bana Abdi derler… Ben adamın ocağına incir
dikerim… Kimse benim yeğenimin nişanlısına göz dikemez. Ben adamı parça parça
eder de leşini köpeklere atarım. (…) Defol buradan! Sizlere
iyilik yapmak, sizleri büyütüp adam etmek haram zaten. Besle kargayı oysun
gözünü. Defol, itin oğlu.” (s.94)
Başka çaresi kalmayan Memed, Hatçe’yi kaçırır. Bir
mağaraya saklanırlar. Hatçe’nin anası sabah olup da kızının yatağına bakınca,
kaçtığını anlar. Hatçe’nin nişanlısı doğru Memed’in evine gider.
Döne’yi saçlarından tutarak sürüye sürüye Abdi Ağa’nın kapısına kadar götürür.
Öfkesine hâkim olamayan Abdi Ağa, çizmelerinin ökçeleriyle kadıncağızı
çiğnemeye başlar. Daha sonra yeğeni de çiğner. Döne, çamura belenir. Ağzından
burnundan kanlar akar. Babası, kızını Abdi Ağa’nın kel yeğeni Veli’ye
vermektense, onun Memed’e kaçmasına çok sevinir. Hatçe’nin Memed’le kaçtığını
duyan köylüler de içten içe sevinç çığlıkları atarlar.
Haberi duyan Abdi Ağa, adamlarını toplar. İz sürme
konusunda nam salmış Topal Ali’yi de yanına alır. Memed’in peşine düşerler.
Pancar Hösük, Topal Ali’yle gizlice konuşur, Memed’in izini sürmemesi için ikna
etmeye çalışır. Fakat ne dese boşunadır. Çünkü iz sürmek Topal Ali için
hastalık derecesinde bir tutkudur. “Ben o Topalı bilirim… Topal
babasının izini bile sürer. Bulunca asacaklarını bile bile babasını, gene sürer
izini. Yeter ki ona sürecek iz olsun. Dayanamaz. Topal, iyi adam, hoş adam,
sevdalılara da yüreği parçalanıyor ya, iz sürmemek elinden gelmez. İz sürmeye
gelince hiçbir şey geçemez önüne onun. Kendisini öldüreceklerini bilseler bile,
ötesinde ölümü görecek bile olsa, bir iz ver önüne, sürer götürür.” (s.110)
Topal Ali izleri kolaylıkla takip eder, onları eliyle
koymuş gibi bulur. Memed, gayet soğukkanlı bir şekilde silahını doğrultur, iki
el Abdi Ağa’ya, üç el de yeğenine ateş eder. Hatçeye de “Sen şimdilik
eve dön. Ben seni sonra, gelir alırım. Başımızı alır, bilinmeyen bir yere
gideriz.” (s.116) diyerek oradan uzaklaşır.
Memed, Kesme köyüne Süleyman’ın yanına gider. Başından
geçenleri anlatır. Süleyman, Memed’i Deli Durdu adındaki eşkıyanın yanına
götürür. Deli Durdu, yakaladığı insanları donuna kadar soyan bir eşkıyadır.
Çocukken çok iyiliğini gördüğü Süleyman Emmi’nin hatırını kırmaz ve Memed’i
çetesine kabul eder. Ona bir tüfekle çok sayıda mermi verir.
Abdi Ağa, yaralı olarak kurtulmuş, fakat yeğeni
ölmüştür. Abdi Ağa, takibe katılan köylülerin hepsini çağırtır. Onlara yeğenini
Hatçe’nin öldürdüğüne dair yalan ifade vermelerini tembihler. Bunun
karşılığında kendilerini ödüllendireceğini söyler. Topal Ali yalan ifade
vermeyi kabul etmez. Abdi Ağa, Topal Ali’yi köyden kovar. Jandarmalar Hatçe’yi
nezarete atarlar. Ertesi gün mahkemeye çıkarılır. Yargıç Hatçe’nin suçsuz
olduğuna inanır, fakat yalancı şahitler yüzünden eli kolu bağlanır. Hatçe hapse
atılır.
Memed, Deli Durdu’nun çetesiyle beraber aylarca
soygunlara, baskınlara katılır. Silah kullanmada, çatışmada ustalaşmıştır
artık. Asım Çavuş komutasındaki jandarmalar, Deli Durdu ve çetesini
kıstırırlar. İki taraf arasında zorlu bir çatışma başlar. Memed ve arkadaşı
Cabbar bu çatışmadan kurtulmayı başarırlar. Saçıkaralı aşiretinin iyi kalpli
ağası Kerimoğlu’nun çadırına gelirler. Kerimoğlu, çatışmadan çıkmış, üstü başı
kan içinde olan bu eşkıyaları gayet konuksever bir biçimde ağırlar. Memed’le
Cabbar’ın karınlarını doyurur, yaralarını temizleyerek merhem sürer. Onlara
temiz çamaşırlar verir.
“Kadın sofrayı getirdi ortaya attı. Kerimoğlu
gülümseyerek açtı. Memed ilk kez kendisini bir yere, bir şeye yabancı sandı.
Daha doğrusu kendisine, kendi içine bir yabancılıktı bu. Gözü tüfeğine gitti.
Sonra kılık kıyafetini gözünün önüne getirdi. Bütün göğsü boydan boya
çaprazlama fişeklik… Yan tarafında kocaman bir kama ve bombalar. Başında
kirlenmiş, pörsümüş bir mor fes. Üstelik de Deli Durdu’nun eskisi… İçinden:
‘Demek eşkıya oldum ha?’ geçti. ‘Bundan böyle ömrüm eşkıyalıkta geçecek ha?’” (s.177)
Memed’le Cabbar minnettar kalarak Kerimoğlu’nun
çadırından ayrılırlar. Bir süre sonra Deli Durdu’yla karşılaşırlar. O da
çatışmadan kurtulmayı başarmış, keyfinden tüfeğini aralıksız ateşlemektedir.
Deli Durdu, Kerimoğlu’nun zengin biri olduğunu öğrenince onu soymaya çadırına
gider. Kerimoğlu’nun tüm altın ve paralarını aldıktan sonra, onu karısının ve
çocuklarının gözleri önünde çırılçıplak soyunmaya zorlar. Memed ve Cabbar, Deli
Durdu’nun bu ahlâksız davranışlarına daha fazla dayanamazlar, tüfeklerini ona
doğrultarak bu rezilliğe son vermesini söylerler. Deli Durdu çadırdan biraz
uzaklaşınca yanındaki adamlarla beraber ateş etmeye başlar. Memed’le Cabbar da
karşılık verirler. Bir süre sonra silah sesleri kesilir. Memed böylelikle
Durdu’nun çetesinden ayrılır.
Öte taraftan Hatçe dokuz aydır hapiste yatmaktadır.
Hapiste Iraz adında bir kadınla tanışır, arkadaş olur. Iraz, yirmi yaşında dul
kalmış, dişini tırnağına takarak bir erkek gibi tarlalarda çifte sürmüş, oğlu
Rıza’yı büyütmüştür. Amcanın büyüğü Iraz’la evlenmek istemiş, fakat Iraz buna
karşı çıkmıştır. Bunun üzerine Iraz’a kin bağlayan amca, Iraz’ın hakkına düşen
tarlayı gasp etmiş. Iraz hakkını nerede, nasıl arayacağını bilememiş. Yine de
pes etmemiş. Irgatlık, hizmetçilik yaparak oğlu Rıza’yı büyütmüş. Rıza büyüyüp
delikanlı olunca, annesinin hakkı olan tarlayı geri almayı başarmış. Fakat, bir
süre sonra Rıza, amcaoğlu Ali tarafından öldürülmüş. Iraz eline geçirdiği bir
baltayla doğru amcaların kapısına dayanmış. Kapıyı baltayla parçalamaya
başlamış. Jandarmalar tarafından tutuklanıp hapse atılmış
Iraz ile Hatçe hapishanede birbirlerine destek
olurlar, moral verirler. İleride Memed’e lazım olur düşüncesiyle gece gündüz
çorap örerler. Bu çorapları satıp para biriktirirler. Bir gün Hatçe, kendisini
ziyarete gelen annesinden Memed’in bir eşkıya olduğunu, eşkıyalıkta da nam
saldığını söyler. Giderken de istemeye istemeye Memed’in Deli Durdu denen
eşkıya tarafından öldürüldüğünü söyler. O anda Hatçe’nin dünyası kararır. Iraz, “Eşkıya
olan eşkıyanın her gün ölüm haberi gelir, inanma. Buna alışacaksın.” (s.225) “Göreceksin
deli kızım… Memedin yakında iyi haberi gelecek.” (s.226)
Memed, Cabbar ve Recep Çavuş, Değirmenoluk köyüne
gelerek Durmuş Ali’ye konuk olurlar. Durmuş Ali, Memed’e annesinin Abdi Ağa
tarafından öldürüldüğünü ve Hatçe’nin de Abdi Ağa’nın tuttuğu yalancı şahitler
yüzünden hapse atıldığını söyler. Memed arkadaşlarıyla beraber Abdi Ağa’nın
kapısına dayanır. Abdi Ağa, Memed’in korkusundan aylar önce evi terk etmiştir.
Memed içindeki intikam ateşiyle önce Abdi Ağa’nın evinde kim varsa kadın, çocuk
demeden hepsini öldürmek ister, fakat sonra sakinleşir, kimseye bir şey yapmaz.
Durmuş Ali’nin aracılığıyla Topal Ali’yi çağırtır. Topal Ali, Memed’in yanına
gelir. Topal Ali suçluluk duyar. Kendisini öldürmesi için Memede yalvarır.
Topal Ali için iz sürmenin ne demek olduğunu çok iyi bilen Memed, ona karşı kin
beslemez. “Topal Ali onu Memede kötülük olsun diye yapmadı. İz sürerken
o hiçbir şeyi düşünmez. Gözü dünyayı görmez. İyilik mi, kötülük mü yapıyor,
bilmez. İz dedin miydi, aklı başından gider.” (s.249)
Memed, Topal Ali’den Abdi Ağa’nın izini sürmesini
ister. Topal Ali bu teklifi severek kabul eder. Topal Ali, bir iki gün içinde
Abdi Ağa’nın Aktozlu köyünde Muhtar Hüseyin’in evinde kaldığını öğrenir. Memed
arkadaşlarıyla beraber Aktozlu köyüne gider. Abdi Ağa dışındaki herkes evden
dışarı kaçar. Abdi Ağa evin içinden ateş açmaya başlar. Recep Çavuş evi ateşe
verir. Bir anda alevler tüm köyü sarar. Memed arkadaşlarıyla birlikte evin
giriş kapısının önünde Abdi Ağa’nın çıkmasını bekler. Bu sırada yaşlı bir kadın
yanan evin içine girer. Tencere, kilim, yorgan gibi eşyaları hızla çıkarır. Son
olarak da Abdi Ağa’yı bir yorgana sarıp koltuğunun altında dışarı çıkarır.
Memed, Cabbar ve Recep Çavuş durumun farkına varamazlar. Kapının önünde Abdi
Ağa’nın çıkmasını beklerler. Yangın, köydeki bütün evlere sıçrar. Zavallı
köylüler evsiz kalırlar. Memed yangının büyümüş olmasına çok üzülür.
Abdi Ağa, Ali Safa Bey’in yanına gelir. Ali Safa Bey
toprak delisi bir adamdır. Türlü hilelerle köylülerin topraklarını kendi
üzerine geçirir. Eşkıyaları besleyerek köylünün üzerine salar, topraklarını
baskı zoruyla ellerinden alır. Abdi Ağa, Ali Safa Bey’e yalvarıp yakarır.
Kendisini İnce Memed denen gözü dönmüş eşkıyadan kurtarmasını ister. Ali Safa
Bey, Abdi Ağa’nın bu düşkün durumundan faydalanmak ister. Vayvay köyünün
topraklarını kendi üzerine geçirmesi konusunda Abdi Ağa’nın desteğini ister.
Abdi Ağa bu teklifi düşünmeden kabul eder.
Memed Değirmenoluk’a gider, Durmuş Ali’yle konuşur.
Tarlaları köylüye dağıtır. Bundan böyle ağadan korkmamaları gerektiğini,
ektiklerinin kendilerine ait olduğunu, kimseye pay vermeyeceklerini söyler. Köy
halkı buna çok sevinir. Çakırdikenlik ateşe verilir, halaylar çekilir. Bu arada
Topal Ali gelir, Abdi Ağa’nın ölmediğini söyler. Haber kısa sürede tüm köye
yayılır. Az önce sevinçten havalara uçan, çığlık atan, zıplayan, halaylar çeken
köylüler bir anda ortalıktan kaybolur, evlerine kapanırlar.
Ali Safa Bey, Kalaycı Osman adlı eşkıyayı İnce
Memed’in üzerine salar. Memed, Kalaycı Osman’ı vurur, yaralar. Kalaycı Osman
ölür.
Memed, Hatçe’yi görmek ister. Cabbar’ın ısrarla karşı
çıkmasına rağmen kafasına koyduğu şeyi yapmaktan geri durmaz. Kılık değiştirir,
küçük bir çocuk görünümünde hapishaneye gider. Gardiyan’a Hatçe’nin kardeşi
olduğunu söyler. Hatçe, Memed’i karşısında görünce nutku tutulur. Aynı şekilde
Memed de bir şey konuşamaz, öylece bakışırlar. Memed, cebinden çıkardığı para
çıkınını Hatçe’nin koynuna atar ve oradan uzaklaşır. Iraz ziyarete gelen
kişinin İnce Memed olduğunu sonradan öğrenir. Hatçe ile Iraz çok sevinirler,
gelecekle ilgili konuşmaya, hayaller kurmaya başlarlar.
Memed dışarıda Topal Ali’ye rastlar. Memed, Hatçe’yi
görmüş, ancak onunla tek bir kelime dahi konuşamamıştır. Memed, Hatçe’nin
söyleyecek bir şeyleri olup olmadığını öğrenmek amacıyla Topal Ali’yi
hapishaneye gönderir. Topal Ali, bir süre sonra gelir, Hatçe’nin çarşamba günü
Kozan Hapishanesi’ne götürüleceğini söyler.
Memed, Hatçe’yi kaçıracağını söyler. Cabbar, Çukurova
gibi düz bir yerde jandarmayla çatışmanın delilik olduğunu söyler, bu konuda
Memed’i yalnız bırakır. Memed, Topal Ali’nin yardımıyla Hatçe ile Iraz’ı
jandarmaların elinden kaçırmayı başarır. Dağlık bölgeye yakın bir yerde Memed
pusuya yatar. Hatçe ile Iraz dört jandarma tarafından Kozan’a götürülürken
Memed iki jandarmayı bacaklarından vurur. Alidağı’na doğru kaçmaya
başlarlar.
Jandarmalar İnce Memed’in peşine düşerler. Ölü ya da
diri onu ele geçirmek üzere emir almışlardır. Önlerine çıkan her köylüyü kadın
erkek ayırt etmeksizin sorguya çekip sopadan geçirirler. Jandarmaların onca
baskısına rağmen hiç kimse İnce Memed’le ilgili tek bir kelime söylemez.
Memed yanında iki kadınla güç bela Alidağı’nın
doruklarına tırmanır. Bir mağaraya yerleşirler. Memed ihtiyaç duydukları birkaç
ufak eşya ile biraz yiyecek getirmek için Durmuş Ali ile Hürü’nün evlerine
gider.
Asım Çavuş’un emrindeki bir bölük jandarma bir güz,
bir kış dağlarda gezer yine de Memed’i bulamaz. Bu arada Abdi Ağa, İnce
Memed’in ölüm haberini sabırsızlıkla beklemektedir.
Memed, Hatçe ve Iraz kışı çok zor şartlarda
geçirirler. Birkaç kez donma tehlikesi geçirirler. Yiyeceklerini Topal Ali
getirir. Memed, Kara İbrahim tarafından pusuya düşürülüp yaralanır. Asım
Çavuş’un emrindeki jandarmalarla da çarpışır.
Dikenlidüzü, Değirmenoluk ve diğer köylerin insanları,
Abdi Ağa köye ayak basamadığı için mahsullerini saklarlar. Mahsullerden pay
almak için gelen kişilere ise bu yıl kıtlık olduğunu söyleyerek eli boş
gönderirler. Abdi Ağa onca köyden tek bir buğday tanesi dahi alamayınca
öfkesinden deliye döner.
Bir çoban yediği dayak sonrasında İnce Memed’i
Alidağı’nın eteklerinde gördüğünü ağzından kaçırır. Çobanın sözünden hareketle
Asım Çavuş, Alidağı’ndaki jandarma kuşatmasını kaldırmaz. Nihayet İnce Memed’in
izini bulurlar. Jandarmalar; Memed, Hatçe ve Iraz’ın kaldıkları mağaranın
önüne, bomba üstüne bomba yağdırırlar. Hatçe’nin doğum sancıları iyiden iyiye
artar. Memed, jandarmalara çok seri bir şekilde ateş eder. Hatçe’nin doğum
çığlıkları kurşun seslerine karışır. Hatçe bebeğini doğurur. Memed’in bir oğlu
olmuştur. Memed, ikindiye kadar ateşi sürdürür, kurşunu biter. Cebinden
mendilini çıkarıp tüfeğinin ucuna bayrak gibi asar. Tüfeğini havaya kaldırır,
sallamaya başlar. Asım Çavuş gayet cesur bir şekilde İnce Memed’in yanına
gider, kelepçeleri takmak üzereyken Iraz gelir. Asım Çavuş’a Memed’in yeni
doğmuş çocuğunu göstererek “İşte bu teslim aldı Memed’i. Siz de erkeğim
diye övünüyorsunuz.” der. Asım Çavuş gördüğü bu manzaradan çok
etkilenir. İnce Memed’i böylesine düşkün bir vaziyetteyken teslim almayı içine
sindiremez. “İnce Memed, ben de bu durumda seni teslim alacak adam
değilim.” (s.420) diyerek belinden çıkardığı beş
tarak fişeği yere atar. İnce Memed’e arkasından ateş etmesini söyler. Asım
Çavuş askerlerini toplayarak aşağıya iner.
İnce Memed, yanında bir de bebekle günlerce dağlarda
aç susuz dolanır. Vayvay köylüleri ve Kerimoğlu sürekli olarak ona mermi,
ekmek, para götürürler. Yakın bir zamanda af çıkacağı söylentisi duyarlar, çok
sevinirler. Çocuklarının adını Memed koyarlar. Yüzbaşı Faruk’un emrindeki
jandarmalar tarafından sarılırlar. Çatışma sırasında Hatçe vurulur, ölür. Iraz
Memed’in oğlunu alıp oradan ayrılır.
Beklenen af nihayet çıkmış, dağdaki eşkıyaların çoğu
tüfeklerini bırakarak teslim olmuştur. Memed af haberini arkadaşı Cabbar’dan
öğrenir. Cabbar da teslim olmaya gider. Memed de teslim olmayı düşünür.
Değirmenoluk’a gelir. Hürü koşarak Memed’in yanına gelir, hışımla yakasına
yapışır.
“‘Memed! Memed!’… ‘Hatçe’yi yedirdin
onlara da şimdi teslim olmaya mı gidiyorsun? Abdi Ağa gelecek gene köyde paşa
gibi oturacak. Sen teslim olmaya mı gidiyorsun? Avrat yürekli. Dikenlidüzü bir
bu yıl aç kalmadı. Bir bu yıl, bol bolamadı ekmek yedi. Gene Abdi Ağa’yı
başımıza bela mı edeceksin? Nereye avrat yürekli İnce Memed? Teslim olmaya mı
gideceksin?’” (…)
“‘Avrat yürekli Memed! Bak şu kadar köylü, bak şu
kadar insan senin gözüyün içine bakıyor. Teslim mi olacaksın? Abdiyi gene
başımıza mı getireceksin? Güzel Dönemin kemikleri sızlar mezarda. Güzel
Hatçemin kemikleri…’” (…)
“‘Git de teslim ol avrat yürekli herif…Af çıkmış.’” (s.433)
Hürü’nün bu sözleri üzerine İnce Memed atına atlar,
Topal Ali’nin yardımıyla Abdi Ağa’nın kasabada saklandığı evi bulur. Doğru Abdi
Ağa’nın odasına gider. Elindeki tüfeği Abdi Ağa’nın göğsüne doğrultarak üç el
ateş eder.
İnce Memed gün doğmak üzereyken köye girer. Hürü
Ana’ya “‘Hürü Ana! Hürü Ana!... Oldu. Hakkınızı helal edin.’” (s.436)
dedikten sonra bir kara bulut gibi köyün içinden süzülüp çıkar, gözden
kaybolur.
“Çift koşma zamanıydı. Dikenli düzünün beş
köyü bir araya geldi. Genç kızlar en güzel giyitlerini giydiler. Yaşlı kadınlar
sütbeyaz, sakız gibi beyaz başörtü bağladılar. Davullar çalındı… Büyük bir toy
düğün oldu. Durmuş Ali bile hasta haline bakmadan oyun oynadı. Sonra bir sabah
erkenden toptan çakırdikenliğe gidip ateş verdiler.
İnce Memed’ten bir daha haber alınmadı. İmi timi
bellisiz oldu.
O gün bu gündür, Dikenli düzü köylüleri her yıl çift
koşmazdan önce, çakırdikenliğe büyük bir toy düğünle ateş verirler. Ateş, üç
gün üç gece düzde, doludizgin yuvarlanır. Çakırdikenliği delicesine yalar. Yana
dikenlikten çığlıklar gelir. Bu ateşle birlikte de Ali dağın doruğunda bir top
ışık patlar. Dağın başı üç gece ağarır, gündüz gibi olur.” (s.436) Kaynak: http://www.yenimakale.com
── BİRİNCİ CİLDİN SONU ──
Yorumlar
Yorum Gönder