DÖRT YÜZ YIL ÖNCE MONTAIGNE VARDI YA DA AKIL



  





“Düşüncelerimizin en iyi aynası hayatlarımızın akışıdır.”

Montaigne

Cumhuriyet aydınlanmasının (ve eğitimin-kültürün) Bakanı  Hasan Âli Yücel’in iş başına geçtikten sonra, 1939’daki ilk önemli işlerinden biri olan Çeviri Bürosu’nun kurulması ve Sabahattin Eyüboğlu’na verdiği önderlik görevinden sıkça söz edilir. Bu görevi çevresindeki birçok aydın ama gerçekten dil ve Türkçe bilir dostlarıyla yüklenen Sabahattin Eyüboğlu kendine Eski Yunan’dan o güne bir izlenceye uyarak çevrilecek 450’yi aşkın yapıttan, “çeviriye en az elverişli” biri sayılabilecek Montaigne-Denemeler’i ayırır. Çünkü özgür düşünmeyi Montaigne öğretmiştir Avrupa’ya, Çağdaş Uygarlık diye adlandırılan uygarlığın temelinde o vardır. Ozan, yazın, düşün adamı (ve Köy Enstitüsü çıkışlı)  Mehmet Başaran, Sabahattin Eyüboğlu’nun Montaigne ilgisi/tutkusunu şöyle dile getirdiğini söyler: “On altıncı yüzyılda serbest düşünmek, babadan kalma, donmuş, su götürür düşünce kalıplarını zorlamak, başka türlüsünü düşünmeyi kimsenin göze alamadığı inanışların doğruluğundan söz etmek, hastalıklardan dinlere, âdetlere kanunlara kadar insan hayatının her yönü üzerinde kendi aklının ışığıyla yeni baştan fikir yürütmek .”

Sabahattin Eyüboğlu 1940 yılında yayınlanarak ilk kez okurun karşısına çıkan Montaigne’in Denemeler’inin gerçekte Türk okuruna yabancı gelmeyeceği düşüncesindedir: çünkü yeni Avrupanın (ve doğal olarak bizim Atatürk Cumhuriyetinin de) ana kaynaklarından biri olan bu düşünce kaynağının ülkemize gelen her kitapta biraz da olsa payı vardır: “Yeni düşünce, insan bilincinin insanı ve doğayı serbestçe  tanımak çabası ise, Montaigne bu çabanın ilk büyük hamlesidir.” Sabahattin Eyüboğlu’na göre, Cumhuriyetle birlikte kavuşulan özgür düşünceye, Montaigne dört yüz yıl önce ve Türkiye’nin eğitimde Mustafa Necati, Saffet Arıkan ve o yıllarda Hasan Âli Yücel, Tonguç ile başlayan- uyanış dönemine birçok bakımdan benzeyen coşkun bir devirde kavuşmuştur.

Sabahattin Eyüboğlu, Montaigne’in ana dili gibi bildiği ve kitapta sıkça yer alan Lâtince metinleri nedeniyle çevrilmesi gerçekten zor düşünce bahçesine, kitabın ikinci baskısı ve (1950) yeni bir önsöz yazma nedeniyle bir kez daha girer. Çünkü neredeyse dört yüzyıldan o güne hücuma uğrayan Denemeler’e yeni bir eleştiri daha La Nouvelle Revue Critique dergisinde yapılmıştır. Bu hücumların içinde Fransa’nın başına gelen felaketler nedeni olmaktan tutun, insanda iman bırakmadığına, okuyanı sistemli bir düşünceye gitmekten alıkoyduğu, yaşamdan uzaklaştırdığına dek her türden suçlama vardır.

Sabahattin Eyüboğlu amaçlı bu eleştirileri tartışmaya açmaz, ama fırsat olduğu için Montaigne’in gerçekte ne yaptığını açıklar: Gerçekten Montaigne kent yaşamından kaçmış, cüret isteyen yazdıkları da söylendiği gibi okuyanların imanını sarsmıştır. Çünkü gerçeği başka türlü göstermesi olanaksızdır. Köhne inanışlar, doğaya, akla aykırı alışkanlıklar, safsataları cesurca ortaya koymuş, yazdıkları elbet muhafazakâr/dindar bir Fransa’yı mutlu etmemiştir.

Sabahattin Eyüboğlu “Denemeler”i okuyanın şu iki dersi almadan edemeyeceğini belirtir: “Doğanın istediği gibi düşün ve yaşa: hiçbir kitabın, hiçbir doğmanın kölesi olma.”

Batı kültürü de gelişmesinde Montaigne’in doğa ötesi ve taassuba yönelik bu iki dersini hep önde tutmuş, onun açtığı yeni düşüncenin ana yolunda başka düşünleri de ekleyerek ilerlemiştir. Ancak Sabahattin Eyüboğlu dört yüz yıl başka bir toplumsal ortamda yazılmış bu kitapta yenilik, yıkıcılık, devrim aleyhine sözlerin de olduğunu, bunun gerekçesinin de toplumun düzenini birdenbire değiştirmenin ortalığı tümüyle karıştıracağına inanır. Ancak, Montaigne’in korktuğu şey yenilik değil “kargaşa”dır. (Ayrıca Krallık-soyluluk düzeni vardır ve belki sınıfsal durumu nedeniyle eski değerlerin tümüyle ortadan kalkmasını da istemez.)

İlginçtir “Denemeler” ülkemizde iki yıl sonra ikinci baskısını yapar. Kitabı edinerek okuyanlar bir yazar-düşün adamı olmanın ne demek olduğunu öğrenir. Çünkü Montaigne, Denemeler’in yazıldığı yirmi yıl içinde (1572’den 1591’e yani ölümüne dek) zamanının en önemli bölümünü/düşüncesini kitabına ayırmış, tıpkı Dante’nin İtalyancada, Cervantes’in İspanyolcada, Shakespeare’in İngilizcede yaptığını Fransızcada yapmış, halkın diliyle her düşüncenin ne denli derin, ince olsa da söylenebileceğini kanıtlamış, yine kendi sözleriyle “Ben kitabımı yaptığım kadar da kitabım beni yaptı” demiştir. Ancak “Denemeler”i yazmak için kendini dünyadan koparan –bence  en büyük itki Katoliklerin on binlerce Protestanı öldürdüğü Saint-Barthélemy katliamına tanıklığı- Montaigne’in Avrupa’da dünya vatandaşlığının ilk ve en açık sözlü insanı olduğunu da belirtmelidir.

“Denemeler” için Sabahattin Eyüboğlu önemli bir anahtar daha sunar. “Denemeler”i KENDİNİ TANI düsturunun tüm bir ömre uygulanması olarak gösterir. Bu bakımdan, Montaigne’in Sokrates’i Platon’dan çok daha iyi anladığı savını ileri sürer.

1970 yılında, düşün ve yol arkadaşları Vedat Günyol, Azra Erhat ile birlikte tümüyle uydurma gerekçelerle tutuklanacağı, hapse atılacağı 12 Mart-o kara darbe günlerinde “Denemeler”in dördüncü baskısı nedeniyle Montaigne’in bahçesinde bir kez daha dolaşır, neden öncesinde derlemediğine şaştığı yeni yapraklar bulur. Anlar ki insan gibi tükenmez bir madendir bu yapıt ve yeni bir önsöz yazar, orada şöyle der: “Bir tek insan, bütün insanlık serüvenini taşıyor bu kitapta....Bir tek insan hep kendisi kalarak, en değişik, kendinden en uzak insan hallerine girip çıkıyor; insanların yarattığı tanrıların hiç birini küçümsemeden, ama hiç birine bağlanmadan bütün inançları süzüyor merakla.”

Dört yüz yıl önce, sanki günümüzde yaşıyor gibi, düşünce, bilgi derinliğini bilgece öğretmek, yol göstermek amaçlı bir kişiyi değil, uyaran-eleştiren bir kişinin yazdıklarını buluruz bu kitapta. Montaigne şöyle der. “En iyisi gençlerde öğrenme hevesini ve sevgisini uyandırmaktır, yoksa kitap yüklü birer eşek yaparız onları.”  Çağdaş eğitimde olması gerekeni dört yüz yıl önce ortaya Koyar Montaigne. Sabahattin Eyüboğlu’nun katkısı da önemlidir: “Ona göre kimse kimseyi değil, herkes kendi kendisini adam eder, etmelidir. Adam olmaksa kendini bilmekle başlar zaten onun için, ve kendi gözüyle dünyadan görebildiği kadarını insanlara duyurmakla biter.”

Onun öğretmekten kaçınan, bilgiç olmayan ama soru sorduran, 16. yüzyılın karanlıkları içinde tek başına, anlaşılır, açık bir ışık saçan ve yazar André Gide’in  sözleriyle “insanların ve her şeyin yüzünden maskesini kaldıran” Montaigne için Voltaire şu dizeleri yazar:



“Montaigne, o hoş sohbet insan,
Bazen derin, bazen sudan
Şüphe etmesini bilmiş
Burnu bile kanamadan.
Kerli ferli softalarla
Alay etmiş sakınmadan.”

Montaigne’in bu ünlü Denemeler kitabının içerdiği düşünceler denizine girdiğimizde, “insanlığın bütün halleri” ve en önemlisi ülkemizdeki toplumsallığın görünen hali bulunacaktır.  Kaldı ki bu yazıyı yazmaya iten neden de budur. O halde burada Montaigne’in Denemeler’inden yapılan düşünsel, çağrışımlar yaratan –benim gözümden hazırlanmış- aşağıdaki kısa seçkiye bir göz atılmasında yarar vardır:

“Başkalarının bilgisiyle bilgin olabilsek bile, ancak kendi aklımızla akıllı olabiliriz.” (Kitap I)

“Felsefenin insanlara, yaşamaya başlarken de, ölüme giderken de söyleyecekleri vardır.” (Kitap I)

“Kanunlardan daha çok, daha ağır, daha geniş haksızlıklara yol açan ne vardır?” (Kitap III)

“Şu muhakkak ki çocuğa kendiliğinden bir şey yapmak özgürlüğünü vermemekle onu korkak bir köle haline sokuyoruz.” (Kitap I)

“Ezber bilmek, bilmek değildir; hafızamıza emanet edilen her şeyi saklamaktır. İnsan kendiliğinden bildiği her şeyi ustasına bakmadan, kitaptaki yerini aramadan, istediği gibi kullanır.” (Kitap I)

“Eğitimin insanı bozmaması yetmez, daha iyiden yana değiştirmesi gerekir.” (Kitap I)

“Adaletin kanunlarında bile mutlaka adaletsiz bir taraf vardır.” (Kitap I)

“Ruhumuz yapacağını gösteriş için yapmamalı, her şey içimizde, hiçbir gözün görmediği en gizli yerimizde olup bitmelidir.” (Kitap I)

“(...) Muhammet, Müslümanlara, halılar döşeli, altınlar, zümrütlerle süslü, en güzel kadınlarla, şaraplarla, acayip yemeklerle dolu bir cennet vaat ederken içlerinden gülüyordu her ikisi de (diğeri Pluton), ve ağzımıza bir parça bal sürüp bizi dünyadaki isteklerimize uygun hayal ve ümitlere düşürmek için mahsus bizim insani ve maddi tarafımıza hitap ediyorlardı.” (Kitap I)

“Bir kişin yanılması bütün halkın yanılmasına yol açar, bütün halkın yanılması da sonradan teklerin yanılmasına. Böylece yanlışlık elden ele geliştikçe gelişir, biçimden biçime girer; o kadar ki işin en uzağındaki tanık en yakınındakinden daha çok şey bilir; olayı son öğrenen ilk öğrenenden daha inançlı olur.” (Kitap II)

“Bütün toptancı yargılar çürük ve tehlikelidir.” (Kitap III)

“Bilimleri öğrenmeye bizi kölelikten kurtaracak bilimlerden başlayalım.(...) Çocuklarımıza kendi dünyalarından önce sekizinci kat göklerdeki yıldızların ve devinimlerinin bilimini öğretmek büyük saflıktır.” (Kitap I)

“İnsanın en kötü hali kendini bilmez ve yönetmez olduğu zamandır.” (Kitap II)



  • Yararlanılan kitaplar:

Mehmet Başaran, Sabahattin Eyuboğlu ve Köy Enstitüleri, Papirüs Yayınevi, 2001
Sabahattin Eyuboğlu, Köy Enstitüleri, Cem Yayınevi, 1979
Montaigne, Denemeler, Çev: Sabahattin Eyuboğlu, Cem Yayınevi, 1980













Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HESO Û NAZÊ YİTİK VE HÜZÜNLÜ BİR AŞK HİKAYESİ

Bir Yakınını Kaybedenin Yüreğinde, O İlk Gün 40 Mum Yanarmış

Abdalın Bir Günü-Mehmed Uzun