BEN GİDERKEN (BÖLÜM 3)





BEN GİDERKEN



       Gözlerimi son günlerimi geçirdiğim Beyrut’taki odamda açtım. Balkonumdan sızan ışık gözlerimi rahatsız ediyor ama kalkıp perdeyi de çekmeye üşeniyordum. Akşamdan içtiğim sigaraların kül tablasının kokusu odamı büsbütün sarmış. Genzimi yakan nikotin tadı hala ağzımda. Bu siyah çarşaflı yatağımda Beyrut’u düşünerek mayışıyorum. Hamra’da geçen güzel günlerim. Sucuk ve pastırma kokuları arasında geçtiğim o gürültülü sokaklar.. Hepsi şimdi birer hayal ürünüymüş gibi zihnimde canlanıyor. Sanki bu küçük şehirde 5 yılım geçmemiş gibi hissediyorum. Buraya farkında olmadan çok alışmışım. Keşmekeşliğine, savaş haline, her şeyine. Burada gece bıraktığın hiçbir şeyi sabaha aynı bulamazsın.. Gece bıraktığım tüm izleri şimdi kaybetmiş gibiyim.. Kafam yukarda gezdiğim caddeler, İstanbul’a döndüğüm an özlemim olacak.


       5 yıl önce “Türk Yazarlar Birliği”ndeki görevim dolayısıyla geldiğim bu şehir bana savaş dolu kollarını açtı. İnsanlar burada savaşa çok alışkınlar. İnşaatları eksik olmayan, trafiği her daim çile olan, savaş ruhunu hiç kaybetmeyen Beyrut, bu insanlara yaşama savaşını her an yaşatıyor. Sokaklarda savaş izlerini derinden hissetmen için kafanı kaldırman yeterli.. 5 yılın ardından gelen bir mektupla, buradaki görevimin bittiğini ve İstanbul’a artık dönebileceğimi öğrendiğimden beri içimde yeşeren melankolik havaya dur diyemiyorum. Burası bana bu ruhu katmadı mı zaten?Yan dairemde kalan Filistinli karı kocanın camından  yüksek sesle Fairouz çalmakta. Bir kuş öldü umarsız. Esmer kara çocuk annesinin eteğini çekiştirip, istediği oyuncağı alması için diretmekte. Yeni bir bebek doğdu sevinç çığlıkları içinde. Devrim şarkıları söyleniyor dost sofralarında. Bir uçurtma tellere takıldı özgürce gökte yol alırken. Bir kadın, sevdiği adama en güzel ses tonu ile yatağında şiir okuyor. Kadıköy vapurunda martıların sesi, yaşlı adamın öksürük seslerine karışıyor. Bordo bereli bir genç kız okuduğu romanın etkisinde kalmış sokaklarda geziyor…


       Buradaki son günümü iyi değerlendirmeliyim. İçimde kalan ve yapamadığım tüm şeyleri bugün yaşamalıyım. Görmediğim tüm kadınları görmeliyim. Sokağa çıkmalıyım..Hamra’dan aldığım o müthiş parfümümü sıkıp dışarı çıktım. Pazar günü sessizliğini bozmadan yaşatıyor kendini Lübnan’ın bu küçük şehrinde. Bit pazarına uğruyorum İstanbul’a götürecek birkaç bir şey bulabilmek için. Ama sonuç hüsran. Bit pazarında bir şey bulabilmek pek mümkün değil. Burada nadiren rastladığım kadınlar gözlerini kaçırıyor benden. Gözlerinde savaşın korkusunu görebilmek mümkün. Aceleyle geçip gidiyorlar yanımdan. Bir sigara yakıyorum. Dostlarımın beni alıştırdığı Camel.. İçime çekmeyi bir türlü beceremediğimi, insanlardan farkında olmadan sakladığımı seziyorum o an. Her zaman gittiğim alışveriş merkezine gidip orayı da yaşamalıyım.. Bugün Beyrut’ta geçireceğim son günüm..








        Zaman su misali akıp gitmekte ve hava erken kararmakta kurşun deliklerini saklamaya çalışan şehirde. Günün yorgunluğunu odamda, yatağımda atıyorum.. Türlü sıkıntılarımı yaşayan bu yatak. Sevincimi paylaştığım yastığım. Düşlerini kurduğum kadınları yazıya döktüğüm bu büyülü oda. Yarın bambaşka hayatları alacak içine. Bambaşka hayatlar kurulacak artık bu odada. Yeni anılar birikecek her bir köşesinde. Duvarları yeni sesler alacak içine. Belki gencecik bir üniversite öğrencisinin ürkek sesi olacak bu, belki de 5 çocuklu kalabalık bir ailenin ruhunu alacak içine. Eğer bu evin ruhunu anlayabilecek biri yaşayacaksa bu evde, geride kalan yaşanmışlıkların seslerini duyabilir..Kim bilir..


         Sabah 7 vapuruna yetişmek için akşamdan kurduğum çalar saatimin sesiyle uyandım. Burnuma gelen yanık is kokusu beni 5 yıl öncesine getirdi birden. Aceleyle yataktan fırlayıp yüzümü yıkamak için banyoya gittiğimde az sonra bu evden nasıl düşüncelerle ayrılmak zorunda kalacağımı düşünüyordum. İnsanın alışkanlıklarından vazgeçmesi ne kadar da zor oluyormuş meğer. Oysa insan ömründe 5 yıl dediğin nedir ki? Ama çocukluktan kalma bir alışkanlıktan olsa gerek bir hafta bile kullandığım kalemimle aramda gelişen duygusal bağ  gibi şu anda Hamra’daki bu evde beni anılarımdan ayrılmakta çok zorluyor. Ve üstümü giyindikten sonra eşyalarımın geri kalanını toplayıp yaşadığım bu eve son bir kez daha bakıp ve yeni misafirine bir de not bırakıp ayrılıyorum: Eğer inanırsan duvarlarda takılı kalan anıları duyabilirsin…
2 saat sonra vardığım koca İstanbul,beni yağmuru ile karşıladı. Taksiyle, gelmeden önce hallettiğim, ilk kez internetten ev kiraladığım ve ilk defa birazdan göreceğim evime doğru Kocamustafapaşa’ya doğru yola koyuldum..


                     Aralık 2006

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HESO Û NAZÊ YİTİK VE HÜZÜNLÜ BİR AŞK HİKAYESİ

Bir Yakınını Kaybedenin Yüreğinde, O İlk Gün 40 Mum Yanarmış

Abdalın Bir Günü-Mehmed Uzun