HEYECAN (BÖLÜM 4)




HEYECAN



    Bir yandan okulda bir sürü işle uğraşırken bir yandan da hayatı takip etmek beni her zaman hayata bağlayan bir durum oldu. Arkadaşlarımla gittiğim film gösterimleri, söyleşiler, sergiler, bu şehirde hala iyi şeylerin olduğunun birer kanıtı gibi. Okuduğum kitapların her biri bana yaşadığımı, var olduğumu bir kez daha hatırlatır cinsten. Söyleşilerdeki akıp giden saatler bana kendimi işe yarar hissettiriyor. Kendimi bu hayatta daha işe yarar hissediyorum ve huzurum yerine geliyor.


    Öğleden sonra okuldan arkadaşlarla buluşup Cihangir’e gittik. 2006’nın son demlerini yaşadığımız bu günlerde içimizden gelenleri yapacaktık. Cihangir’in bu boş vermişliği beni her zaman çekmiştir. Ben şarap içmeyi en çok burada sevdim. Kedilere yem vermeye burada alıştım. Evet gerçekten de Cihangir kedilerin hayat bulduğu tek nokta benim için. Köşedeki kafede,çay içmek oturduğumuzda yine siyah tüylü bir kedi hemen gelip kucağıma oturdu. Dizlerime yatırıp karşılık beklemeden sevdiğim tek varlığın kediler olduğuna biraz da içerlenerek çaylarımızı söyledik. Etrafta türlü insanlar.. Üniversite öğrencileri. Sevgilisi ile ilk buluşma heyecanını yaşadığı belli olan çifte kumrular.. Tutku dolu öpüşmelerini gözlerimiz önünde yaşayan insanlar.. İş görüşmelerini burada yapmayı tercih edenler.. Ve yalnız yaşamayı tercih eden güzel insanlar.


       Çevremde olup bitenleri gözlemlerken hafiften başlayan yağmur ve gelen taze çaylarımızla şuana dönüverdim. Herkeste bir sessizlik hüküm sürerken o çok sevdiğim yazarla tanışma öykümü anlatıverdim.. Müge’nin çok ilgisini çekmiş olacak ki çay içmeyi unutup sigara külünü çaya döktü. Aşk hikayeleri Müge’nin hep ilgisini çekmedi mi zaten. Bir türlü veremediği kiloları yüzünden bu güne kadar bir sevgilisi dahi olmayan Müge, içinde biriktirdiklerini benim anlattıklarımla örselemeye çalışır hep..Bu yüzdendir Müge’nin bana olan hayranlığı. Oysa Zeynep…Canım Zeynep’im..Güzel yürekli can dostum.. Eşi Baran’la en kötü günlerimde bile beni huzurlu kılan yegane insan.. Ben Cihangir’de bu olayı anlatırken beni hep gözleriyle yaşadığına inandığım bir üslupla dinledi ve benimle birlikte heyecan duydu.. Yanımda getirdiğim ‘Umut Türküsü’ nü çıkardım masaya. Ve Özgür Aral’ın benim için yazdığı notu sesime hafif bir buğu da katarak okudum: Hızmanda başlayan umut rüzgarı beni çocukluğuma götürdü.. sevgiler. Özgür Aral.. Masadan hep bir ağızdan vaaaauvv sesleri yükselirken , diğer masadakiler şaşkınlık içinde bize bakıyordu. Hafif utangaçlıkla bu cümlenin benim için ne kadar özel olduğunu bir kez daha içimde hissetmiştim.. Lisedeki ergen öğrencilerin hayranlık duyduğu bir yazar ya da sanatçıya hissedilen türden şeyler değildi bu benim hissettiklerim.. Sanki hep beklediğim o boşluk dolmuştu bir anda. Onun çocukluğunda yaşadığı bir şeyler vardı biliyorum ve bende o boşluğu dolduruyordum.  Bundandı bana yazdığı –belki de ona çok da önemsiz gelen- cümlede bile hemen çocukluğunu hatırlaması.. Ve bugünden tam 10 ay sonra müziklerine hayran olduğum barda biralarımızı yudumlarken işte tam bundan bahsedecekti bana…












     Okuduğum not ve anlattıklarımın da etkisinden olacak ki masada herkes heyecanla dinliyordu. Zeynep her zamanki neşe ile kartvizitteki numarayı aramam konusunda beni ikna etmeye çalıştı. Müge, ne yapacağını bilmez bir tavırla yüzüme bakmayı  sürdürdü. Bense içimde hem korku hem de tuhaf bir heyecanla kartvizitteki o 11 haneli numaraya bakıyordum. Arayıp ne diyecektim ki? Merhaba beni hatırladınız mı hani ben şu 1 saat beklettiğiniz kız.. Çok saçma. Merhaba ben… Hayır bu da olmaz. Lafa böyle mi başlanır? Bir farklılık olmalı. Ama ne? Özgür Aral’la mı görüşüyorum? ” Hayır yanlış numara” denmesi de olasılığı olabilecek bir durumdu benim için. Buna hazır mıyım bilmiyorum. Konuşmak bir şeyleri değiştirir mi bunu hiç bilmiyorum. Ama denemekten bir zarar çıkmaz ki? Hem benimle konuşmak istemese bile telefonu nazikçe kapatır hayatıma devam ederim.. Olmaz mı? Olabilir. Bu gece aramalıyım. Neden bu gece, şimdi arasam?  Yazarların hayranları olur ya, o duruma da düşmek istemiyorum. Belki de yine bir gün bir yerlerde karşılaşmayı beklemeliyim. Saçmalama Eylül. Bu anca filmlerde olur. Kafamdan geçen düşüncelerin içinde kaybolurken ve kızların haklı baskıları da eklenince kararımı verdim.. Özgür Aral’ı arayacaktım.
        


      Yağmur yağıyor ve hava kararmaya başlıyordu. Herkesin kendi gibi olduğu bu dağınık sokakta, masalarda birbirinden bağımsız konular konuşulurken, ben cesaretimi toplayıp arayabilirsem karşılaşacağım durumu düşünüyordum.. Zeynepim yine huzurlu bakışlarıyla bana heyecanlı bir şeyler anlattı. Baran’la olan ilişkilerinin mükemmelliğini anlatırken, aslında aşkın o kadarda korkulacak bir olay olmadığını düşündüm. Aşk benim için bir iç hesaplaşmaydı bunca yıldır. Aşkla hep bir kavgam oldu benim. Ama olumsuzluk yaratan bir kavga hali değildi  bu. Bir mücadeleydi. İsyan ettiğin bir durumu tüm doğallığınla haykırmaktı. Bu yüzden birlikte olduğum adamlarla birlikteliklerim hep tutkuyla başlayıp tutku dolu bitti.. Ardımda bıraktığım her   adam ruhuma ayrı bir renk katan boya küpü oldu.  Ama her ilişkinin bana bir şeyler kattığına ne kadar içten inandıysam da benden çok şey alıp götürdüğüne  de inandım. Aşkı yaşamayı hep çok sevsem de kaybetmekten hep çok korktum. Bu yüzden Özgür Aral’ı aramaktan çok korktum.. Ya o gün yaşadığım o huzur beni karşı konulmaz bir hayranlıkla ona gerçekten aşık olmaya zorlarsa? Ya yeniden çoğaldığım gibi eksilme sürecine girersem? Zeynep ve Müge’nin de desteğiyle numaraları çevirdim..



-          Merhaba ben Eylül. Özgür Aral’la mı görüşüyorum?
-          Evet benim..
-          Merhaba Özgür Bey. Şey ben, geçen imza gününüzde görüşmüştük. Umut türküsü için..
-          Hatırlayamadım ama..
-          1 saate yakın görüşmüştük. En son benim kitabımı imzalamıştınız.
-          Hızmanız vardı değil mi?
-          Evet…o benim..


 Beni hatırlıyordu.. Kızların meraklı gözleri üzerimde iken heyecanımı gizlemeye çalışsam da pek de beceremiyordum.
-          Nasılsınız Eylül Hanım?
-          İyiyim teşekkür ederim siz nasılsınız?
-          Ben de iyiyim sağ olun.Çengelköy’e geçiyorum  vapurda yakaladınız beni.
-          Öyle mi, hava çok güzel tadını çıkarın.
-          Siz de tadını çıkarmak isterseniz  gelebilirsiniz. Çengelköy’de olacağım. Bir kahve ısmarlayabilirim.
-          Sizi rahatsız etmek istemem.
-          Rica ederim, sohbetimize kaldığımız yerden devam ederiz. Çınaraltı’nı biliyor musunuz?
-          Evet, çok severim.
-          Peki öyleyse 1 saat sonra orada buluşalım.
-          Peki görüşmek üzere..
-          Hoşça kalın..



Telefonu kapattığımda heyecanımı çok yansıttığımı fark ettim. Kulaklarıma kadar kızardığımı hissediyordum. Birkaç saat sonra yan yana olacak ve sohbet edecektik. Müge ve Zeynep’in  güzel dilekleriyle Cihangir’den ayrıldım. Belki de şimdi birbirine deli gibi aşık iki insan vapurdan birbirlerine bakıyorlar, ayrılığın hüznünü en derinlerinde hissederek. Ve ben belki de onların yaşamak istediği ama yaşayamadığı o birlikteliğe doğru adım atıyorum…O çok sevdiğim Üsküdar motoruna binip boğazın sularında  karanlıkta kayboluyorum …







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HESO Û NAZÊ YİTİK VE HÜZÜNLÜ BİR AŞK HİKAYESİ

Bir Yakınını Kaybedenin Yüreğinde, O İlk Gün 40 Mum Yanarmış

Abdalın Bir Günü-Mehmed Uzun